Sosyal ağlar :

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   DUYURULAR

İşletmeler ve alışılmadık bir ekonomik kriz (Makale)

 

 

 

Korana Virüsünün yarattığı sağlık krizi ve oluşturduğu dünya ekonomik krizi sonrasında, Türkiye’de oluşan diğer ekonomik krizlerin bir araştırmasını yaptığımızda, Türkiye’nin etkilendiği ilk en önemli krizin 1929 Dünya ekonomik bunalımı olduğu ve daha sonrasında, sırasıyla, aşağıdaki muhtelif krizlerin olduğu görülecektir.

 

 

 

Bu krizler sırasıyla;                                                                                                                                                                   

1948 krizi (2. Dünya savaşı sonrası savaş bütçesine ayrılan kaynakların yarattığı kriz.), 1954 krizi (Devalüasyon krizi) -1958 krizi (Kambiyo krizi) -1970 krizi (stagflasyon) - 1974 krizi (1.petrol krizi) - 1978 krizi (2.petrol krizi) - 1990 krizi (Körfez savaşı) - 1994 krizi (Devalüasyon) - 1999 kriz (Yurt dışına aşırı döviz çıkışı) - 2001 krizi (Yabancı bankaların dövizlerini geri çekmesi) - 2020 Korona salgın hastalık krizidir.

 

Görüldüğü gibi Türkiye’de, 1929 dünya ekonomik buhran krizi de dâhil olmak üzere, 2001 yılına kadar,  son 72 yılda tam 11 ekonomik kriz meydana gelmiştir. Kabaca ortalamasını alındığında 6,55 yılda bir ekonomik kriz gerçekleşmiş demektir. Ekonomik krizlerin oluşmadığı gibi görünen son 18 yılın sonunda da, nihayetinde bilim insanlarının ifadesi doğrultusunda, doğanın dengesinin bozulması sonucu oluştuğu ifade edilen, Korona virüs salgınının yarattığı sağlık krizi ve dolayısıyla dünya ekonomilerine vermiş olduğu ağır ekonomik krizdir.

 

Krizlerin ne zaman geleceği belli olmadığından belirsizlik oluştururlar, Belirsizlik ise, çok önemli riskleri içlerinde barındırır. Oluşması muhtemel olan bu risklere ise önceden alınacak bir takım tedbirlerle karşılık verilebilir. Bu tedbirleri, birey ya da firma gibi, ekonomideki karar birimlerinin değer ve refah teoremlerine göre, mikroekonomi anlamında incelediğimizde; gelişmelere, 1929 dünya ekonomik buhranından itibaren bakmak gerekir.

 

Finansmanla ilgili köklü değişikliklerin 1929 dünya ekonomik bunalımından sonra başladığını söylenebilir. Bu dönemde artan işletme başarısızlıkları nedeniyle, iflas, yeniden örgütlenme, işletme varlıklarının nakde dönüştürülmesi, sermaye piyasasında devlet düzenlemeleri gibi konular üzerinde durulmuştur. Bu dönemde, işletmelerin büyümelerinin yarattığı sorunlardan çok, yaşamlarını nasıl devam ettireceklerine dair konulara ağırlık verilmiştir. Başarısız birçok işletmenin, hileli işlemlere yönelmesi, devletin düzenleme ve denetimini zorunlu hale getirmiştir. Bunların sonucunda işletmelerin ilk defa finansal analistler tarafından, işletmelerin durumları analiz edilmeye başlamıştır.

 

Daha sonraki yıllarda oluşan ekonomik krizler sonrasında, işletmelerin sermaye yapıları ve kar payı dağıtım politikaları yönetim kararları içine alınmıştır. Yani İşletmeler krizlerin etkisiyle politikalar geliştirmeye başlamışlardır. Daha sonraları işletmelerin değerlerini maksimim yapmak için aktif pasif yönetimine önem verilmiştir.

 

2000’li yıllardan sonra, ekonomik krizlerin yarattığı ekonomik hasarlardan korunmak ve küreselleşmenin de en yoğun yaşandığı dönem olması sebebiyle, türev ürünler ve türev piyasalar hızla gelişmeye başlamıştır.

 

Anlaşılacağı gibi, mikro anlamda da olsa, bütün yeni ve farklı finansal mekanizmaların gelişmesi, ekonomik krizler sonucunda meydana gelmiştir.

 

Burada vurgulanmak istediğimiz konulardan biri;1929 yılından 2001 yılına kadar meydana gelen krizlerin topluma doğru ve gerçek anlamda yansıtılmış olması, krizlerle ilgili istenen bilgilere, kamunun tüm kaynaklarından ulaşılabilmesidir. Örneğin ilgili krizlerin hangi hükümetler zamanında olduğunun bu anlamda bir önemi yoktur. Önemli olanın, doğru ve gerçek bilgilere göre, Türkiye’ de krizlerin yapısı dâhilinde, bilançolarda, kriz öncesinde karşılıkların ayrılabilmesi ve zaman kazanılabilmesidir.

 

Ayrıca hiçbir ekonomik krizin meydana gelmeyeceği düşünülse bile, bundan böyle, dünya doğal dengesinin bozulması nedeniyle, korona virüsü gibi salgın hastalıklar veya farklı, olağanüstü, doğal dengesizliklerin olabileceği dikkate alınarak, bilançolarımızda bize zaman kazandıracak karşılıkların ayrılabilmesidir.

 

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız ekonomik krizlerin hiçbirine benzemeyen ve doğal olaylar sonucu oluşan bu doğal krizlerin sonucunda, yeni, farklı, ihtiyaçları giderici finansal teorilerin gelişeceği ve bu bilgilere göre karar almak zorunda kalacağımıza hazırlıklı olabilmemizdir.

 

Türkiye’de kronik hale gelen enflasyon ve enflasyonla birlikte durgunluğu da içinde barındıran stagflasyondan sonra, Korona salgın hastalık krizinin yarattığı bu stagflasyonun içine, ülke küçülmesinin de aynı anda gerçekleşeceğini belirten slumpflasyondan bahsedilmektedir.

 

Önemli olanın, devlet ve millet olarak, bilimsel gelişmeler ışığında, hemen, hızlı bir şekilde karşılık verilebilmesidir. Daha önceki yılarda meydana gelen krizler, bu anlamda bir nebze de olsa yol gösterici olabilir.

 

Faydalı olması dileğiyle

 

Cengiz HERGÜNLÜ

SMMM-Bağımsız DENETÇİ

info@hergunlu.com

chergunlu@hergunlu.com