Sosyal ağlar :

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   DUYURULAR

Devletsel ekonomi /Cengiz HERGÜNLÜ

 

Ekonomi ile politika arasına açık bir sınır çizmek mümkün değildir. Bunun nedeni, piyasanın sınırının sonuçta bir ekonomi teorisi ile değil de politika tarafından belirlenmesidir.

 

 

 

Piyasa işlemlerine başlamadan önce dahi, nelerin ticaretinin yapılabileceği, kimlerin bunların ticaretini yapabileceği ve piyasada ticaretlerinin nasıl yapılabileceği hakkında açık veya kapalı kurallara ihtiyacımız vardır. Yani devletin çıkardığı yasalara ihtiyaç vardır. Bu kuralların hepsi de bazı yönlerden kısıtlayıcıdır.

 

En bilineni, bir şirket kurarken bile, uyulması gereken anlamlı veya anlamsız bir sürü kurallar ile müracaat edilmesi gereken kurumlar ve evrak fazlası mevcuttur. Dolayısıyla hiçbir piyasa tam olarak özgür değildir. Bu temel kurallar, ekonomi mantığıyla belirlenemez. Piyasada nelerin alınıp satılabileceğine veya tam tersi duruma ait bilimsel bir liste yoktur. Bu kararlar politik kararlardır.

 

Bir ülkede, enflasyonun yükselerek oluşması, uygulanan ekonomi politikalarının bir sonucudur, burada tüm sorumluluk, tam anlamda, politikaları uygulayan güce aittir. Enflasyonist bir ortam varsa reel faizler de yükselir.

 

Serbest piyasa ekonomisinde,  faizler paranın arz ve talebine göre oluştuğuna göre, en basit anlatımla, yüksek enflasyon varsa, o ülkede, tabanda tasarruf yapılamıyor ve birikim olamıyor demektir. Birikim yoksa, atıl fon yaratacak ve kredi olarak dağıtılacak para yok demektir. Para yoksa, reel faizlerin yükselmesi normaldir. Genel döngü bu şekildedir.

 

Faiz haddinin, milli gelir ve fiyatlar genel düzeyi ile de ilişkisi vardır. Kişilerin ellerinde para tutmak isteğinin, milli gelir ile arasında bir ilişki mevcuttur. Milli gelir yükseldikçe elde para tutma isteği artacaktır. Eğer, para arzında bir artış varsa faizler düşer. Öyle bir ülke düşünün ki, hazinesinin kasası eksi bakiyeye düşmüşse, yabancı kaynaklardan fon sağlamak için, zorunlu olarak faizleri artırmak zorunda kalabilir.

 

Ekonomide toplum bazında gerçeği yansıtacak şekilde hissedilen nihai sonuçlar, ekonominin içinde yer aldığı toplumsal ve siyasi ortama bağlıdır. Genel kabul, millî gelirin artması sonucu gelirlerin daha fazlasının tasarruf edilerek fiziki yatırımlara dönüşmesinin sağlanmasıdır.

 

Yasalar güçlendirilmeden ve uygulanmadan, piyasa ekonomisinin kendi başına işlemesi mümkün değil. Bir başka deyişle, ekonominin işleyişi için devletin destekleyici müdahalesi gerekiyor. Devlet politikalarının uzun vadeli iktisadi gelişmeyi hedeflemesi ve devletin bu politikaları şu ya da bu kesimin kısa vadeli talepleri yönünde ödün vermeden sürdürecek gücünün olması gerekiyor.

 

Endüstri devriminde nasıl insan kasının yerini makine gücü aldıysa, günümüzde bilgisayarlaşma da ‘çevremizi anlamak ve biçimlendirmek için’ beyinlerimizi kullanma kabiliyetimizi çok üst seviyelere çıkarmamızı mümkün kılmaktadır. Bu teknolojik gelişime ayak uyduran Türkiye’de, ‘genel kabul görmüş ekonomi yapıları yerine’, geçersiz farklı terimler geliştirmenin bir geçerliliği olamayacaktır.

 

Yani enflasyonunun sonuçları,  faiz haddinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bana göre enflasyondan faize doğru bir akış mevcuttur. Sadece finansal kararlarla, enflasyonu düşürmek gibi bir sonuca ulaşılması mümkün gibi görünmüyor.

 

Sonuç tespiti üzerine; üretime daha çok dikkat etmeliyiz. Sadece ne kadar üretileceğinin önemi kadar asıl olanın ülkenin üretim ve üretkenlik becerilerinin gelişimidir. Üretkenlik becerilerinin gelişimine etkisi yönünden, imalat sektörünün önemi üzerinde ne kadar durulsa azdır, çünkü imalat sektörü son iki yüz yıldır, yeni teknolojik ve örgütsel becerilerin ilerlemesinin ana kaynağı olmuştur.

 

Ana kaynağı yaratmadan diğer gelişmelerle uğraşmanın bir anlamı yok. Dünyada gelişimin evrimi bu şekilde gerçekleşmiştir.

 

Faydalı olması dileğiyle

 

Cengiz HERGÜNLÜ

SMMM-Bağımsız DENETÇİ