Sosyal ağlar :

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   DUYURULAR

Cengiz HERGÜNLÜ: BİLGİ VE REKABET

  

Lonca (AHİ) teşkilatları, Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir meslek kuruluşuydu.                              Bu günkü Ticaret Odaları’nın o zamanki karşılığı denilebilir. Uzun yıllar boyunca varlığını koruyan lonca teşkilatları ne yazık ki Avrupa’da başlayan Sanayi Devrimi’ne ayak uyduramamış; Sanayi Devrimi’nin sonucunda ucuzlayan hammaddeye, makineleşmeye, otomasyona, bunların getirdiği kalite ve fiyat rekabetine çok fazla direnememişlerdir. 1838 yılında İngiltere ile yapılan ticaret antlaşmasıyla ithalatın serbestleşmesi ile pek çok lonca teşkilatı piyasadan çekilmek zorunda kalmışlardır. Kalan az sayıda teşkilat da geleneksel zanaat yapısında yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlardır.

 

Dünyada ki bu iktisadi gelişmelerin ne yazık ki Osmanlı Devleti’nde sanayileşmeye, teknolojinin uygulama ve gelişmesine bir katkısı olmamış; makineleşmeye dayalı üretim olmadığından dolayı zorunlu olarak, emeğin yoğun olarak kullanıldığı işletmelerde halk, düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmıştır.        Bunun neticesinde, üretim ve gelir fazlalığına bağlı tasarruf artışı oluşmamış, Osmanlı Devleti’ nde bir sermaye birikimi de gerçekleşememiştir.

 

Asıl burada vurgulamak istediğimiz nokta, İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi’nin, bu ülkenin sahip olduğu demir cevherinin veya sömürge haline getirdiği ülkelerden edindiği ucuz hammaddelerin katkısından ibaret olmadığıdır. Bunların payı tabi ki çok önemlidir. Asıl döneme damgasını vuran gelişme, buhar gücüyle çalışan, buharlı makinelerin icat edilmesidir. Yani bilgiye ve bilime dayalı olan teknolojik icatların, sanayinin gelişmesine olan önemli katkısıdır.  Bu anlamda, gelişmekte olan ülkelerin ellerinde bulunan en önemli gücün, araştırmaya dayalı bilgi ve bilim olduğunun farkına varmalarıdır. Bilimi geliştirmenin yolunun, bağnazlıktan arınmış, özgür iradeye dayalı okullar da gelişeceği ise yadsınamaz bir gerçektir.

 

Gelişen ülkelerin bir başka en önemli ayrıcalığı ise yine bilgi ve teknolojiye dayalı proje yapabilme ve kayıtlanan bilgilerini arşivleyebilme özellikleridir. Kuruluşları asırlar öncesine dayanan işletmelerinde bile; Ekonomik gelişmelerinde edinilen bilgilere, alınan kararlara, yapılan yatırım ve yönetim teşkilat yapılarına bugün dahi ulaşmanın mümkün olduğudur. Çünkü bu türdeki işletmelerin değişen dünya ekonomik göstergelerine göre uyguladıkları ve tüm yönetimin uyduğu işletme politikaları vardır. 20 veya 30 yıl sonrasını bugünden planlayabilme, hedefleyebilme çabalarına sahiptirler.

 

Bizim ülke olarak ve sahip olduğumuz işletmeler nezdinde, geçmişten kaynaklanan söz konusu gelişmelere dayalı 200 yıllık gecikmeyi yakalayabilmek için kat edilmesi gereken önemli bir yol, aşılması gereken yüksek engeller olduğu bilinen bir gerçektir. Öncelikle; İşletmelerimiz bilgiye, liyakate, vasfa ve teknolojik gelişmeye dayalı üretim modelleri uygulayabilecek altyapıyı oluşturma zihin yapısına sahip olmalıdırlar. Örneğin; Devletin destek ve teşvikleri açısından, özellikle maliyet indirimi ve pazar bulma avantajı sağlayan AR-GE ve Teknopark yatırımları gibi, sanayinin gelişmesine katkı sağlamak amaçlı geliştirilen benzeri türdeki teşvik ve yatırımları mevcuttur.  Girişimcilerimiz bu teşvikleri yerinde uygulayabilecek, işletmelerinin ve aynı zamanda da ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacak plan, model ve teknolojileri uygulayacak bilgi düzeylerini artırmanın çok daha önemli olduğunun bilincine varmalıdırlar. Burada özellikle de KOBİ’ lere çok fazla görev düşmektedir.

 

Günümüz de küreselleşmenin yarattığı ağır rekabet ortamından kurtulmak için işletmeler,  mali inceleme, tahlil ve denetimler sonucunda çıkan verilere göre hareket etmelidirler.  Öte yandan, tek başına rekabet edemeyecek göstergeleri oluşan işletmeler, aynı durumdaki işletmelerle geçici ya da sürekli işbirliğine yönelik iş ortaklığı yapabilmenin yollarını aramalıdırlar. Dışa dönük, güç birliği içeren planlamalar işletmeler de, proje yapma ve geliştirme kültürünün oluşmasına katkı sağlayacak, bu yolla da sağlıklı büyümenin yolları ardına kadar açılacaktır; elbette uzmanların desteği ve denetimini de yanlarına alarak…

 

Sonuç olarak KOBİ’ lerimize;  bir fırsat olarak gördüğümüz KOSGEB’in destekleri arasında yer alan ‘işbirliği-güçbirliği’ projelerine dâhil olmalarını öneriyoruz. Kültürümüzde yer eden “Birlikte Yapalım- Birlikte Başaralım”  anlayışından hareketle;

Bilgi bizden, uygulama ve başarı sizden olsun; Türkiye kalkınsın…

 

 

Cengiz Hergünlü

SMMM-Bağımsız DENETÇİ

www.hergunlu.com

chergunlu@hergunlu.com